|
|
TMMOB' nin Kadın Politikası Nasıl Kurgulanabilir
Ayşen Hadimioğlu
Jeoloji Mühendisi
aysenhadimioglu@gmail.com
Devletin her yönüyle ataerkilliğin tipik bir kurumu, erkek egemen bir dünyanın belirgin
bir dışavurumu olarak kabul edildiği tespiti feminist anarşizmin ilk hareket noktasıdır.
Kadınların kendilerine özgü doğaları, kadınlık içgüdüleriyle dünyada hüküm süren
adaletsizlikleri sonlandırabileceğini, her türden yetkeye başkaldırabilecek anarşist
gizilgücün kadınlarda doğuştan bulunduğu öngörüsü ile bir değerlendirme yapmak istedim.
Bu tespitimde: mevcut düzen içinde
yer alan kadınların neleri önemsedigi, neye karşı çıktığı, sunulduğu halde kullanmadığı-kapılmadığı
tuzaklar ve hayatı pahasına vazgeçmediği olgular üzerinden düşünmeye çalıştım..
Avcılığın etoburlukla, doğayla kavga etmeyle ve rekabetle ilişkisi hem avlayanı
hem avı ele geçiren sistem tarafından kullanılıyor. Kadınlar buna alet edilemediler,
ama bu yetersizlik olarak sistemin ezberinde duruyor. Yani erkek bunu çok iyi beceriyor
tespitinin tek dayanağı bu. Haklarını ihlal ederek, insandan saymayarak kışkırtılan
kadınların hak arayışı yeni dünya tahayyülünde de yıldızlara havale edilmişti. Toprağa
bağlı, memleket hasretini içselleştirmiş, benim yurdum yapışmasıyla hedefini kıtaltan
hiç bir tahayyül kadınlara uymuyor. Ötelenme ve ötekileştirilmeyle, baba evinden
koca evine transferde kadının çocukluk anıları, arkadaşları, mahallesi ah o ceviz
ağacı vs hikayeleri de yoktur bunun insani bir karşılığı da. Ama erkek dünyasını
güdüleyen sistem: memleketin özlemleri, köyümün yolları suyu, anamın yemeklerinin
tadı vs ile Besilidir ve sürer gider. Ana dil, koca evinde konuşulmasına izin verilen
dildir. Bu endeksleme devlete-üst erke bağlıdır ve kadınlar ben köyümü özledim diyerek
çekip gidemezler. Ama erkek kardeşleri bir karış toprağı vermemek için ölmeye yattığını,
dünyaya hükmettiğini vazeder. Yani ütopyadan öte geçemediğine ağlanan bir sınırsız
dünya-yaşam pratiği kadınlara dayatılmış, kadınların yaşamı ise bunun olabileceğinin
örneğidir. Aynını kendisi uygulamayan erkek dünyası bir kör dövüşünün içindedir.
İşte bu kadınların yaşam pratiği insanlığın geleceğine ait / sosyalizme ait umudun
eldeki verisidir. Maldan mülkten azad-edilen kadının hayatını bunun üzerine inşa
etmediği bir vakıadır. Özel mülkiyetle malul sosyalist ahlak buna boş veren kadınlarla
öncülerini belirleyemez mi? Sadece sevgi, aşk ve koruma değildir kadınlık hali.
Neye /hayata/ endeksleneceğini bilerek çizgi dışıdır kadın.
((Şalvarına koyduğu taşla tavuk kesme yasağını aşan köylü kadın, erkekliğe dini
de sistemi de ti ye alan bir yaşam pratiğiyle cevap veriyor. Bu öz sistemi sarsar,
kadının dışlandığı altta. kalanın.canı.çıksın.sistemi kadının dalgasını geçtiği
bir komediye dönüşür. Ve dönüşmüştür de.))
*Günümüzde çevreyle ilgili anarşizmin ülküleriyle, çevrecilerin amaçları bir birleriyle
örtüştürülmeye çalışılarak alternatif bir teknoloji savunulabilir mi? Pikniğe gittiğimizde
babaların nasılda hemen mangalları yakıp et kızarttığını bunu inanılmaz bir keyifle
yaptığını görürüz. Doğallıkla yaptıkları tek şey budur sanki. Avcılığın genlerindeki
hakimiyeti, özlemidir bu. Bir tür modern yaşama avcının adaptasyonu. Bu savaşta
ölmeyi, öldürmeyi, buna endeksli var olma halini, her kümese bir horoz olabilmek
için benzerlerinin kesilip atilmasına seyirci kalmayı kabul etmesine sebep olur.
*Doğayı denetim altına alınması gereken bir güç olarak gören anlayışı kışkırtan
Devlet, doğal dünyayı fethedilecek bir nesneye dönüştürdü. Bundan doğal yaşamın
tamamı nasibini aldı. Tabii ezilenler en altta kalanlar oldu.
*Çevrenin ve doğal yaşamın yıkımını durduracak toplum modelini tasarlayabilirmiyiz?
Nasıl bir teknoloji ile bunu yaparız. Asansör bakımı bir mühendisin işimidir. Çevre
kadınsa onu yıkan erkek dünyası kendi geleceğini yıkmıyor mu? Bunu nasıl göstereceğiz
ona. Bu kadın politikasının temel taşı olmak zorunda.
*Bu sunumumda mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak sistemin eleştirel zemininin
tasarlamaya çalıştım. İnsan hakkıyla, hakça paylaşımı hedeflerken, fakirlere sağlıksız
evler inşa etmek ne mene bir şeydir, yıkılan deprem enkazının kaldırılıp yeniden
yapılmasına bedava sunulmayan mühendislik kimin emrindedir?
*Sistem eleştirisinde, daha güzel bir dünya tahayyülünde, dönüştürmede; kadın mühendis,
mimar, şehir plancılarının duruşu, rolü ve etkilerini konuşmak istiyorum. Kadınlar,
sistemi sarsacağı için sistemin dışında ve kontrol altında tutulurlar. Sadece kadın
mühendisi özgürleştirmek, meslek odasını paratonere yakalanan kıvılcımların yok
edildiği üs konumunu terk etmeye zorlamak yeter.
*Kent ve kır yaşamının uyumu ile çalışma ve eğitimin bütünleştirilmesinden söz ediyorum.
Bodrum köylüsü için mayolarla deniz turu yapan akın akın yaz tatiline gelen insanlar
sadece et tir. Et bunlar der Fatma nine: et. Ve bugün oradaki her şey gerçekten
de et ten iyi tarif edilebilir mi? İşte kır yaşamına müdahalenin izdüşümü bundan
ibaret. Bu da sistemin yaz boz tahtasında berbat edilmiştir. Çalışırken eğitilmek
ezme ezilme ilişkisine uymayan isyancı bireyler yetiştirir. Çünkü çalışırken eğitilmek
bükülmez eder insanı. Emeğine yabancılaşmaz, sahip çıkar.
*Sınıfın ve iktidarın insanların tümü için gelecek vaat ettiği bir zemini kadınların
isyanıyla-bu isyanın toplumsal cinsiyete yüklediği vaazları sorgulamayla kurgulayamazmıyız?
Elbette yaparız bunu, yeter ki isteyelim. Zaten kadınlar başlattı bile.
*Matematikle düşünüp, izdüşümden hareket ederek objeyle baş edebilmenin bir yolu
olmalı. Obje hakim olma, hükmetme, hiç değilse yanına çukur açarak kendini yüksekte
farzetmedir. İzdüşümü ise bu yarattığı dünya ile baş etmeye uğraşan kör bir döngüden
ibarettir. Önce kendine ip bağlayıp sonra onunla uğraşan bir döngü bu.
*İzdüşümde neler var bir bakalım. Neolitik dönemden bu yana avcılıktan vaz geçerek
evcilleşen, avcılığa galebe çalan bitki yetiştirme, etoburluktan ot oburluğa yönelme,
toplumsallaşarak dayanışma, ilaçların otlardan yapılması ve anaerkil düzenin insani
değerleri yaratması süreci.
*Sonra ataerkil düzene geçiş, üretim fazlası ve günümüze kadar bütün canlıları içine
alan-ezen bir sistem. Bunun dişlisi olmuş erkekler ve herhalde buna uyamayan, içine
de alınmayarak ötekileştirilen kadınlar.
*Kadınların sistemden dışlanmasında: doğallıkları, sınırları sevmemeleri, hayatı
sevgiyi ve aşkı ön plana almaları etken olmuştu. Ve cezalar, kurallar, erkekler
üzerindeki baskılar, savaşlar, aidiyetler de hep kadınlar ve dizginlenemeyişleri
üzerinden eğretileme olarak kullanılagelmiştir öyle değil mi?
*İşte sistemi payandalayan köleci-köle aile içi-kamusal alan döngüsü.. Bir kadinin
bir binanin önünde saatlerce nöbet tutması ne kadar mümkündür. Saçma-sapan askeri
amaçlar, göz göre kapışmalar ve birbirini öldürmeleri kadınlar ne kadar benimser
ki. Rasgele çizilen bir çizginin ne tarafında isen ne yapacağının üstten belirlenmesi
kadınları bağlamaz. Yani emre itaati reddederler.
*Toplumsal cinsiyetin aile içi yeniden üretiminin görünür kılınması. Sadece kadının
özgürlesmesi ile toplumsal cinsiyetin aşılacağı biliniyor. Doğal gelişmesi ve istekleri
engellenmeyen kadınlar toplumsal cinsiyetin yeniden üretimine engeldir.
* İstihdamı; kadının sisteme katılmakta zorlanışını esas alan bir yerden tartışmak
istemekteyim. Kadınlar hiyerarşiye uymakta zorlanıyorlar, kuralları kendileri koymak
istiyorlar. İşte kadını iş hayatından uzak tutanların korkusu onu yönetemiyecekleri
içindir. Yani dünyanın yarı nüfusunu da köle gibi çalıştırmak varken niye onları
eve hapsetmektedir. Erkekleri namus vs gibi kavramlarla aldattığı gibi kadınları
aldatamamaktadır da ondan. Başlık parası için yıllarca amelelik yapan bir adamın
yerine bir kadını düşünmek mümkün mü? Hiyerarşiye öylesine bulanmış ki erkekler
kendini karşıtıyla tarif ediyor, hayatını berbat ediyor.
*Kadın kotası; kör döğüşünden nasıl arınır? %100 erkek kotası bir çilemidir? Evet
%100 erkek kotası çiledir. Bu çilecilere kadınlarla hayat /ödül vaat edilerek, emek
sömürüsü yapılır. Kadınların 7 senelik savaşlara adapte olması mümkün mü?
*Kadınlar hangi kararlara katılmaya heveslidir? Hayatta karşılığı olmayan şeyler
kadının ilgisini çekmez. Horozların kesilmesi işini bizzat erkeklere yaptıran düzen
onların içine korkuyu da salar. Yani az sayıda olmanın avantajına da dezavantajına
da razıdır. Sorgulamak aklından geçmez. Sorgulayan; keşiş ya da meczup olarak hayattan
da çekilmek zorunda kalır.
*Dırdırcılık bir test uygulamasıdır, nasıl? Bu politik bir özne olmaya giden yolu
açar mı? Kadınlar dırdır ederek yanındakini sürekli test ederler. Öylesine beyne
işlenir ki dırdırla söylenenler, farkında olmadan güdülenen onu dinleyendir. Bu
sürekli test uygulaması kadının yol haritasıdır. Kendi başının çaresine bakan kadınlar
müdahale olmazsa hiç yanılmazlar, hem kendilerini hem başkalarını korurlar. Politik
özne oldukları mevcut iktidarların ciddi el değişikliğinde, bu barizdir. Kadınların
kafası bozuldu, sokağa döküldüler korkutucu belirleyenlerdir. Önce onları içeri
tıkıp sonra roller kapılır.
* Kadınlar mülksüzdür. Ve bunu umursamazlar. Geleceğin mülksüz yaşam tasavvurunda
öncülük kadınlarda diyebilirmiyiz? Mal mülk için kahrolanı yoktur. Ve piramitlerde,
savaşlarda telef olanı da tarihte yer almaz. Aşk için her şeyi koyar gidiverir.
Yani doğası da mülksüzlüğe elverdiğinden çaresiz-sokakta bırakmakla korkutulamaz.
Ancak sokaklar korkutucu kılınır, yine de mala sarılmak aklına yatmaz.
* Kadın yaratıcılığı sistemin her türlü standardına boş vermeye- onu zorlamaya endekslidir.
*En kötü sistem içi suçlu bile onun için insandır, aşık bile olabilir. Sınıfsız
dünya tasavvuru buradan doğru yani yarı yoldan başlatılamaz mı? Sınıfsız ve sınırsız
bir dünya tasavvuru kadına dayatılandır ve o buna adapte olmuştur. Baba evinden
koca evine gidişe uyumu hiçte dünyasını durdurmaz.
*İktidara endeksli dışavurumları kendisinden çok koca-oğul içindir, kafa yormaz
ötesine. Biz bu reddedişi temel yapamazmıyız? İktidarı içinde taşır ve meraklısına
sunar. Sosyalizm ve siyasi parti tasavvurunda iktidara ? hiyerarşiyi reddeden bir
yerden bakmıyormuyuz. E kadınlar zaten böyle bakmakta, öyleyse bunun öznesi neden
kadınlar olmasın ki? Bu izdüşüm üzerinde konuşup, paylaşıp geleceği birlikte kurmanın
örgütlenmesini, tasarımını ve mühendislik bilincinin yaşam şölenini konuşmak istiyorum..
Geleceği yeniden kurarken kırıp dökenler üzerinden değil de yapıp yaratan özneler
üzerinden kurgulasak. Bir binayı, bir şehir planlamasını, geçitleri-yolları; ince
ayar tuz-biber-yaği lezzete dönüştüren bir algıyla yaratsak. Kadına uygulanan yasakların
ana fikirlerini birer birer etkisizleştirsek, bunu mühendisliğin temel taşı yapsak
yeni bir hayatı buradan kurgulasak diyorum. Kocaman dini yapılar, aşkın tarifi için
asma bahçeler vs, ölüye saygı lahitleri nin hayattaki karşılığı o sırada halkın
yoksulluğu ve köleliğin bu binalara harcanan emeği değil mi? Piramitler niye harika
olsun ki? Emeğe saygı piramitlerdeki köleliği görebilmeli. Belki de onca insanı
zapt edip yok etmenin bir formülüydü piramit inşası.
/Ama bir kalyon, korsanlık yapıyor ve içindeki herkes ya başlık parası ya aşk ya
da benzeri bir hedefle ölümle boğuşan adamlarla doludur. Her gün bir ikisi ölüyor.
Kamçılanarak kürek çeken gönüllü köleler bunlar./ Köleliği halen devam ettiren,
buna gönül indiren erkekliğin aldatıldığını gösteren bir mühendislik tasarımı kadınlar
tarafından inşa edilmek zorunda. Yıllarca savaşlarda bir birine dokunmaktan başka çaresi olmayan erkek dünyası geceleri birbirine özlemini gidermek için kör-döğüşünü
yaşar durur. Bu homo fobisi bile karşılığı kendinde olmayan bir olgudur.
Not: Bu bildiri TMMOB Eylül 2007 İstihdam ve Ücretlendirme Sempozyumu'nda sunulmuştur.
|
|
|
|